Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ENSİA) Yönetim Kurulu Başkanı Alper Kalaycı:
“Türkiye’nin elektrik enerjisi kurulu gücü 2023 sonu itibarıyla 106 bin Megavat (MW) seviyesine ulaştı ve bu kurulu güç içerisinde rüzgâr, güneş, biyokütle, jeotermal ve hidroelektrik kaynaklı enerji üretimi yüzde 55 seviyesinde pay alıyor. Türkiye’nin 2022 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 91 oranında artarak 97 milyar dolar olarak gerçekleşen enerji ithalatı faturasının, geçen yıl küresel resesyon ve büyüme hızındaki düşmenin etkisi ile yüzde 26 azalışla 71 milyar dolar seviyesine geriledi. 303 milyar dolar seviyesindeki yıllık ithalat içinde enerjinin payı ise halen yüzde 24 seviyesinde bulunuyor.
Türkiye’nin enerjisi var
Türkiye coğrafyası rüzgâr, güneş ve jeotermal ve biyokütle enerjisi konusunda çok şanslı. Temiz enerjilerimiz sayesinde her tüketici, üretici olma fırsatı bulunuyor. Türkiye’nin en güneş enerjisinde en verimsiz olan bölgesi, Almanya’nın en verimli yerinden çok daha iyi performansa sahip. Ancak bu duruma rağmen Almanya’nın rüzgâr enerjisi kurulu gücü Türkiye’den altı kat fazla. Yalnızca rüzgâr ve güneş enerjisindeki potansiyelimizi harekete geçirsek dört Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayabiliriz. Enerji’nin Türk ekonomisinin kronik sorunu olan cari açıkta da büyük bir payı mevcut. Bunu dışarıdan almaz da üretici olmaya başlarsak, cari açığımız da çok büyük ölçüde ortadan kalkacak. Dolayısıyla kurtuluş reçetesini çok uzaklarda aramaya gerek yok. Kara ve denizlerimizde esen rüzgârımız, başımızın üzerinde parlayan güneş, ayaklarımızın altında parlayan güneşimiz, jeotermal, biokütle enerjimiz ve ülkemizin enerjide net ihracatçı olmasını sağlayan tek anahtar olan yeşil hidrojenimiz ile Türk ekonomisinin yapısal sorunlarına çözüm üretebiliriz.
Ekipman da yerli olmalı
Türkiye, temiz enerjide son 15 yılda yaptığı atılımla tüm dünyanın alkışladığı bir ülke oldu. Bu kaynaklardan enerji üreten ekipmanların da Türkiye’de konuşlu şirketler tarafından üretilmesi önemli bir konu. ENSİA da 2016 yılında bu ana hedefle yola çıkan bir proje derneği oldu. Bugünün dünyasında insana, çevreye ve doğaya saygılı olmayan bir üretimin küresel rekabet ortamında yer alabilmesi giderek zorlaşıyor. Yetmiyor. Ürettiğiniz enerjinizin yerli olması ve yerli ekipmanlarla üretilmesi kritik önem taşıyor. Enerji sektörünün tüm alt bileşenlerinin oluşturduğu değer zincirinin her halkasında, yerli ve rekabetçi üretimle yer almak, en az enerjinin temiz olması kadar önemli. İzmir başta olmak üzere, ülkemizdeki pek çok kentte çok güçlü yatırımcıların ve onları destekleyen güçlü bir yan sanayinin varlığı, Türkiye’nin mukayeseli üstünlükleri arasında başı çekiyor. Tek eksiğimiz ise ülkemizdeki yatırım ikliminde yaşanan sorunlardan kaynaklanıyor. Aldığımız yolu ve yolculuğu elbette ve asla küçümsemiyoruz, ancak alacağımız yolun henüz başında olduğumuzu da biliyoruz. Yatırım iklimimizi birkaç küçük adımla daha iyi bir seviyeye taşımış olsaydık, bugün 12’şer bin MW seviyesinde olan rüzgâr enerjisi kurulu gücümüzü en az 20’şer bin MW’a çıkarabilirdik. Geçen yıl açıklanan Ulusal Enerji Planı’ndaki 2035 hedeflerine ulaşmak için her yıl en az 1500 MW rüzgâr ve en az 3000 MW güneş enerjisi santralinin devreye alınması gerekiyor. Bu başarıldığı takdirde, gerek vatandaşların gerekse sanayicilerin enerji maliyetlerinde gözle görülür bir iyileşme sağlanacak.
İzmir örneği dünyada yok
Türkiye’nin denizüstü rüzgâr enerjisi alanında ilk sanayi envanteri çalışmasını İzmir Kalkınma Ajansı’nın koordinasyonunda ve Denizüstü Rüzgâr Enerjisi Derneği’nin işbirliğinde ilk kez 12 Ocak’ta İzmir’de açıkladık. İzmir’in Türkiye’deki dört türbin kanadı fabrikasının tamamına, yedi kule fabrikasının dördüne, iki döküm tesisinden birisine ev sahipliği yapan bir şehir. Rüzgâr enerjisinde bu ölçekte kümelenen dünyada başka bir şehir yok. İzmir’de rüzgâr sanayisinde faaliyet gösteren firmalar, Türkiye rüzgâr endüstrisinin toplam cirosunun yüzde 85’ini oluşturuyor.”